~~1.1~ بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فٖى رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثٖيرًا
Andolsun, Allah'ın Resûlünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.[1]
تَرَكْتُ فِيكُمْ أَمْرَيْنِ لَنْ تَضِلُّوا مَا تمَسَّكْتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللّٰهِ وَسُنَّةَ نَبِيِّهِ
"Size iki şey bırakıyorum ki, onlara tutunduğunuz müddetçe asla dalâlete düşmezsiniz: Allah'ın kitabı ve Peygamberi'nin sünneti.[2]
Ölen, anne-babasının arkasından tozlanmış yüzlerindeki gözlerinden akan gözyaşlarının ciğerimizi sızlattığı bir çağdayız Ya Rasulallah. Katleden Ümmetindenmiş, öyle olduğunu iddia ediyor. Katledilenler Senin Ümmetin Ya Habiballah. Dünyaya şeref verdinde insanlar dostluğu muhabbeti buldu. Geldin de kanayan yaralar şifa buldu.
Sana hasretimiz her zamankinden daha fazla Ey Gönlümüzün Süruru Efendimiz (s.a.s)
Arif Nihat Asya’nın Naat’ındaki seslenişle sesleniyoruz.
Gel, ey Muhammed, bahardır… Dudaklar ardında saklı Âminlerimiz vardır… Hacdan döner gibi gel; Mi’râc’dan iner gibi gel; Bekliyoruz yıllardır!
Değerli müminler!
(12 Rebîulevvel 1437) Mevlid Kandili 22/23 Aralık 2015 Salıyı Çarşambaya bağlayan gece, Peygamber Efendimiz dünyayı şereflendirmişlerdir.
14 asır evvel böyle bir gecenin sabahında güneş ufuktan doğmadan insanlığın hayat ufkunda ilâhî bir nur doğmuş oluyordu. Şair ne güzel söylemiş:
“Envar ile kâinat doldu, İşte bu gece sabah oldu.”
Kandiller; ışıklarıyla sadece karanlık gecelerimizi değil, aynı zamanda manevî feyziyle de daralan gönüllerimizi aydınlatan, zihinlerimizi berraklaştıran gecelerdir.
Kandiller; öze dönüşün, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, günahlarla kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, geçici olanla kalıcı olanı fark etmenin, kalp gözümüzü açıp gönül dünyamızı temizlemenin fırsatı olan, nefsin yanıltıcı arzu ve isteklerinden uzaklaşmanın imkânlarını sunan kutlu zaman dilimleridir.
Bu gecenin sabahında Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail’in duaları ve İsa aleyhi’s-selam’ın müjdesi gerçekleşmiş oluyordu. Kur’an-ı Kerimin bildirdiğine göre Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail, Kâbe’yi inşa ederlerken şöyle dua etmişlerdi:
وَاِذْ يَرْفَعُ اِبْرٰهٖيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَاِسْمٰعٖيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا اِنَّكَ اَنْتَ السَّمٖيعُ الْعَلٖيمُ
“Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah’ın temellerini yükseltiyor (ve şöyle dua ediyorlardı.) Ey Rabbimiz, bizden bunu kabul buyur, sen işitensin bilensin.
رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَا اُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَ
Ey Rabbimiz, bizi sana boyun eğenlerden kıl, soyumuzdan da sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et, zira tövbeleri çokça kabul eden ancak sensin.
رَبَّنَا وَابْعَثْ فٖيهِمْ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُزَكّٖيهِمْ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ
Ey Rabbimiz, onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir Peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin’’[3]
Hz. İsa da şu müjdeyi vermişti.
“Ey İsrailoğulları ben size, Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir Peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti.”[4]
Bir gün Ashab-ı kiram Peygamberimizden hayatının ilk günlerini anlatmasını rica etmişler, O da şu sözleri söylemişti:
“Ben, atam Hz. İbrahim’in duası, kardeşim Hz. İsa’nın müjdesi, annem Âmine’nin rüyasıyım...”[5]
Evet, işte kandil gecesinin sabahında Hz. İbrahim’in duasına ve Hz. İsa’nın müjdesine mazhar olan bu son Peygamber (s.a.s), bir güneş gibi doğdu.
Cenab-ı Allah’ın, hak olan Kuran ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilen kutlu nebinin doğumu yeniden geliyor.
Kendine itaat edildiği zaman Allah’a itaat edilmiş olan ve itaat edildiği zaman peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle olma müjdesi verilen geliyor.
Kendisinin en büyük mucizesi olan hidayet rehberi iyiyle doğruyu birbirinden ayırmaya vesile olan en son kutsal kitabın, Kur’an-ı Kerimin kendisiyle gönderildiği hidayet güneşi geliyor.
Kendinden sonra hiçbir nebinin dahi gönderilmeyeceği, Hatem’ü-l Enbiya Peygamberlerin sonuncusu, alemlere rahmet olarak gönderilen, gözümüzün nuru, kalbimizin aydınlığı, bir Peygamber geliyor.
En güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen Enbiyanın Serveri geliyor.
Allah’ı sevmenin yolunun Kendisini sevmekten geçen sevgililer sevgilisi Sevgili Peygamberimiz teşrif ediyor.
Doğdu ol sâatde ol sultân-ı dîn Nûra gark oldu semâvât-ü zemîn
Bir gece Amine’nin evine melekler doldu. Bir gece Mekke nura gark oldu. Bir gece âlemler hiç bitmeyecek aydınlığa kavuştu. Kıyamete kadar gelecek olan insanlığa en güzel örnek geldi bir gece. Amine’nin yetimi, Abdullah’ın hasreti, Abdulmuttalib’in Muhammedi, Ümmetin Ahmedi geldi o gece.
Kutlu bir iklime kavuşma bahtiyarlığına ulaşmış Cemaatimiz!
Mutlu bir ailevi hayat geçirmek isteyen kardeşlerimize rehber: O (s.a.s).
İnsanlık Onurunu yeniden canlandırmak mı istiyoruz? Önderimiz O (s.a.s).
Kardeşlikleri bozulmuş Müslümanları yeniden kardeşler haline getirip birleştirmek mi istiyoruz? Örneğimiz O (s.a.s).
Dünya ve ahiret cennetini mi istiyoruz? Selametin yolu O (s.a.s).
Değerli müminler, Hz. Adem’le başlayan tevhid inancı yeniden canlanmış, cehalet ve sapık inançlarla kararan ruhlar, bu doğuşla aydınlığa kavuşmuştu.
Bir fazilet güneşi ve hidâyet meş’alesi olan Peygamberimizin doğumu, Allah’ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade buyurulmaktadır:
“And olsun ki, Allah, müminlere ayetlerini okuyan, onları kötülüklerden temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir Iütufta bulunmuştur . Halbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklıkta idiler.”[6]
Ayet-i Kerime’de ifade buyurulduğu üzere, gerçekten insanlar Peygamberimizden önce her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı.
Babası Abdullah, annesi Âmine’dir. Babası Abdullah onun doğumundan iki ay kadar önce vefat etmiş bu mutlu güne erişememişti. Dedesi Abdülmuttalip torununa Muhammed adını vermişti. Ataları arasında böyle bir ad yoktu. Bunu duyanlar Abdülmuttalip’e bu adı niçin koyduğunu sordular. Abdülmuttalip şu cevabı verdi:
– Umarım ki, onu gökte Hak, yerde halk övecektir. Ve öyle de oldu..
40 yaşına geldiğinde, Cebrail a.s: Yaratan Rabbinin adıyla oku, O, insanı Alak’tan yarattı. Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten O’dur. İnsana bilmediğini o öğretti.”[7]
İşte böylece Peygamberimize Peygamber olduğu Cebrail (a.s) adındaki melek tarafından tebliğ edilmiş ve ilk ayetler de vahyedilmiş oldu.
Değerli kardeşlerim, Hz. Muhammed son Peygamberdir. Allah Teâlâ Hz. Adem’den itibaren kesin sayılarını ancak kendisinin bildiği pek çok Peygamberler göndermiştir. Peygamberimiz bunların sonuncusudur. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
“Muhammed, içinizden her hangi birinizin babası değil, O, Allah’ın elçisi ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”[8]
Peygamberimiz de şöyle buyurmuştur:
“Benimle Peygamberlerin benzeri, şu bir kimsenin benzeri gibidir ki, o kişi bir ev yaptırmış, binayı tamamlayıp süslemiş de yalnız bir tuğlası eksik kalmış. Bu durumda halk binaya girip gezmeye başlarlar ve eksik yeri görüp hayret ederek: Şu bir tuğlanın yeri boş bırakılmış olmasaydı” derler. İşte ben o tuğlayım, ben Peygamberlerin sonuncusuyum.”[9]
Peygamberimiz önceki Peygamberler gibi bir milletin değil, tüm insanlığın Peygamberidir. Diğer Peygamberlerden farklı yönlerinden birisi budur. Peygamberimiz yalnız insanlara değil, alemlere rahmet olarak gönderildi. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا رَحْمَةً لِلْعَالَمٖينَ
“Ey Muhammed, biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik”[10]
Herkese şefkat ve merhamet gösteren Peygamberimizin inananlara özel bir şefkati vardı. Bu meyanda Rab teala Şöyle buyuruyor :
“And olsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”[11]
Bir savaş esnasında birkaç çocuk çarpışan iki taraf arasında kalmış ve ölmüşlerdi. Peygamberimiz bundan haberdar olduğu zaman büyük üzüntü duymuştu. Askerler Peygamberimizin üzüldüğünü görünce:
– Ey Allah’ın üslüm, neden bu kadar üzülüyorsunuz, bunlar nihayet müşrik çocukları değil mi? Dediler. Peygamberimiz:
“Bu çocuklar müşrik çocukları da olsa bunlar insandır. Çocuk oldukları için günahları da yoktur. Dikkat ediniz, kesinlikle çocuk öldürmeyiniz. Her can Allah’ın fıtratına göre yaratmıştır”,[12] buyurdu.
Adamın biri Peygamberimize başvurarak bir düşmanı lânet etmesini istemişti. Peygamberimiz: “Ben lânet okumak için değil, fakat aleme rahmet olmak için gönderildim.” Buyurdu.
Değerli müminler, Peygamberimiz anılırken akla ilk gelen, onun , Kur’an-ı Kerim’le övülmüş olan yüksek ahlâkıdır. Onu Allah Teâlâ terbiye ettiği için bir insanda bulunması düşünülebilen güzel huy ve davranışların daha mükemmeli onda toplanmıştı. Ahlâkının güzelliğine ve her yönü ile güvenilir olduğuna düşmanları bile hayrandı. Daha gençliğinde halk arasında ‘’el-Emin-güvenilir” kimse olarak tanınıyordu Şu olay bunun çarpıcı bir örneğidir:
Kâbe Kureyş tarafından yenileniyordu. Her kabile kendisine düşen bölümü yapmış, sıra ‘’Hacer-i Esved’’in yerine konmasına gelmişti. Kureyş’ten her kabile ‘’Hacer-i Esved’’i yerine koyma şerefini kazanmak için, o hizmeti yapmak istiyordu. Bu yüzden kabileler arasında tartışma çıktı. Her kabile ‘’Hacer-i Esved”i yerine koyma şerefinin kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Hele Abdüddaroğulları çok ileri gidip bir çanak dolusu kan getirdiler. Ellerini bu kana bulaştırıp: “Kanımız dökülmedikçe kimse önümüze geçemez” diye yemin ettiler. Bu tartışma dört beş gün devam etti.
Nerede ise kabileler arasında savaş çıkacaktı ki, Kureyşin en yaşlısı olan Ebû Umeyye Beni Muğîre Kureyşin ileri gelenlerini Mescidde topladı. Konuyu tekrar tartıştılar ve şu karara vardılar: Belirledikleri vakitte mescidin Safa tarafındaki kapısından önce kim içeriye girerse o, hakem olacaktı. Belirlenen vakitte evvelâ bu kapıdan Peygamberimiz içeri girdi. Bunun üzerine Kureyş ileri gelenleri hep bir ağızdan. “İşte bu giren zat, emindir, bunun hakemliğine razıyız. Bu güvenilir zat, Muhammed’tir.” Dediler. Peygamberimiz bunların yanına gelince, kendisini hakem tayin ettiklerini ve bunu kabul etmesini rica ettiler. Peygamberimiz onları dinledikten sonra hakemliği kabul etti ve. “Bana bir yaygı getirin’’ buyurdu. Getirilen bu yaygının içine kendi eliyle “Hacer-i Esved’’i koydu. Sonra kabile başkanlarının bu yaygının birer ucundan tutup birlikte kaldırmalarını söyledi. Böyle yaptılar, her kabile yaygının bir ucundan tutarak ‘’Hacer-i Esved’’i konacağı yere kadar kaldırdılar, Peygamberimiz de onu yerine koydu. Böylece her kabile “Hacer-i Esved’’i yerine koyma şerefinden payını aldı ve tartışma da böylece bitmiş oldu[13].
İslâmiyet’in kısa zamanda ve hızla yayılmış olması, şüphe yok ki, onu tebliğ eden Peygamberin yüksek ahlâkı ile ilgilidir.
Esasen Kur’an-ı Kerim tek örnek kişi kabul etmektedir ki, o da Peygamberimizdir.
Değerli kardeşlerim, Hz. Aişe validemize, Peygamberimizin ahlâkının nasıl olduğu sorulduğunda, o: “Onun ahlâkı Kur’an’dı” demiştir.[14]
Peygamberimiz, davranışları ve üstün kişiliği ile en güzel örnektir.
Peygamberimiz, Peygamber olarak insanları davete başladığı zaman, onu duyan komşu ülkelerin başkanları , karşılaştıkları her Mekke’liden Peygamberimiz hakkında bilgi alıyorlar, daha çok ahlâkının nasıl olduğunu soruyorlardı. Mekke ileri gelenlerinden Ebû Süfyana (müslüman olmadan önce) Bizans imparatoru, Peygamberlik iddiasında bulunan bu zatın daha önce hiç yalan söylediğini duydunuz mu? Ebû Süfyan: “Asla, yalan söylediğini duymadık” diye , cevap verdi. Bunun üzerine İmparator: Şayet bu zat Allah hakkında yalan söylemiş olsa daha evvel insanlara yalan söylemesi gerekirdi.[15]
Değerli Kardeşlerim, Peygamberimize göre ahlâk herşeydi. O, ahlâka o kadar önem verirdi ki, dinin ne olduğunu soranlara, dinin güzel ahlâktan ibaret olduğunu söylerdi. Hatta ahlâkı güzel olmayanın; konuştuğu zaman yalan söyleyenin, söz verdiği zaman sözünde durmayanın, emanete hıyanet edenin diğer dinî vecibelerini yerine getirmiş olsa bile- olgun mümin olamayacağını söylerdi.
Peygamberimiz, arkadaşlarından herhangi biri kendisinden bir ricada bulunduğunda bu ricayı geri çevirmez, yerine getirirdi. Evde namaz kılma mevzusu..
Kardeşlerim Şimdi sıra bizdedir. Şimdi tüm gücümüzle Sünnet-i Nebiye sarılma vaktidir. Kur’an-ı Kerim’in şu beyanını unutmayalım:
قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُونٖى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَحٖيمٌ
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.[16]
Yüce Rabbimiz bizlerin nasıl bir ümmet olduğumuzu (olmamız gerektiğini) Kur’an-ı kerim’de şöyle bildiriyor.
كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız…” [17]
-Günahlarımızı terk etmeliyiz. Memeden çıkan sütün bir daha memeye geri dönmemesi gibi günahlarımız artık bize dönmemeli.
-İmanımızı kemale erdirmenin yolunun ibadetlerimizi ihlas ve samimiyetle yerine getirmek olduğu bilincini hissetmeliyiz.
-İbadetlerimizin kabul olması için ise, ahlakımızın güzel olması gerektiğinin farkına varmalıyız.
-Bizi bizi yapan asıl değer İslam Dinidir. Bu sebeple artık karar almalıyız. Beraberliğimizi bozan her şeyi bir kenara bırakacağımıza dair kararımızı vermeliyiz. Tespih tanelerini bir araya getiren ip, eğer koparılırsa o tespih tanelerinin her biri bir tarafa gider gerçeğini ve örneğini unutmamalıyız.
Bizleri bir arada tutan İslam’dır, Kur’an’dır, Sünnettir.
Artık aramızdaki kini, nefreti, düşmanlığı, haseti, küslüğü bir tarafa bırakma vaktidir.
Bugün Peygamberimize olan bağlılığımızı ve O’na olan sevgimizi çokça salat ve selam getirmekle ifade edeceğiz. Çünkü bu Yüce Rabbimizin bizlere bir emridir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulmaktadır.
اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِىِّ يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلٖيمًا
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin.”[18]
Mevlid Kandili insanı insan yapan bütün güzelliklerin odaklandığı bir şahsiyet olan rahmet elçisi Hz. Peygamberin doğumunu kutladığımız, onun bireysel ve toplumsal hayatımızı aydınlatan insanlık ve merhametini, insaf ve adaletini, sabır ve metanetini, kerem ve cömertliğini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri anlayıp hayatımızı onun yüce ahlâkıyla güzelleştireceğimiz bir tazelenme mevsimidir.
Mevlid Kandili bütün insanlığa sevgi, rahmet, huzur ve barış getirsin. Sevgili Peygamberimizi daha iyi tanımamıza vesile olsun.
[1] Ahzab, 21 [2] Muvatta, Kader… [3] Bakara,127-129. [4] Saff, 6. [5] Şibli, İslâm Tarihi, Asrı Saadet, c. II, s. 1643, Şevval, 1330. [6] Al-i İmran,164. [7] Alak, 1-5. [8] Ahzap, 40. [9] Buhari, Menakıp, 18 [10] Enbiya,107. [11] Tevbe,128. [12] Şiblî, İslâm Tarihi, Asrı Saadet, c. II, s. 982. [13] Kâmil Miras, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, VI, 30, 31. [14] Müslim, Müsafirûn, 129. [15] Buhari, Bedü'l-Vahiy, 1. [16] Al-i İmran, 3/31-32 [17] Al-i İmran, 3/110 [18] Ahzab / 56