Muharrem " olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır. Her ay,her gün alalh’ın yılıdır ancak Allah müminleri ibadet ve duaya teşvik etmek için bazı günlere ayrıca dikkatimizi çekmiştir.
Muharrem ayında özellikle de bu ayın 10. günü olan aşura gününde İslam tarihinde dönüm noktası sayılabilecek çok önemli olaylar olmuştur:
1. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine Âşura Gününde demirlemiştir.
3. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.
4. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan Âşura Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.
7. Hz. Musa' aşure günü doğmuş ve (a.s.) Âşura Gününde denizi yararak karşıya geçmiş Firavun’un ise ordusu ile sulara gömülmüştür.
8. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.
9. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Âşura Günü kurtulmuştur.
10. Hz. İsa (a.s) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir. (2)
Âşura Günü ise Hicri yılın ilk ayı olan Muharrem 'in 10. günüdür. Bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Âşura Gününün de diğer günler içinde daha mübarek bir yeri bulunmaktadır. Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye yemin olsun" ifâdelerinin tefsirinden öğrenmekteyiz. Bazı tefsirlerimizde bu on gecenin Muharrem 'in Âşurasına kadar geçen gece olduğu beyan edilmektedir.(1) Cenâb-ı Hak bu gecelere yemin ederek onların kudsiyet ve bereketini bildirmektedir. Bugüne "Âşura" denmesinin sebebi, Muharrem ayının onuncu gününe denk geldiği içindir.
Hz. Âişe'nın belirttiğine göre, Kabe'nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi. İşte böylesine mânalı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır.
Âşura Gününde ilk akla gelen ibadet ise, oruç tutmaktır. Muharrem ayı ve Âşura Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Nitekim, Peygamberimiz (s.a.s) Medine'ye hicret ettikten sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi.
"Bu ne orucudur?" diye sordu. Yahudiler,
"Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Musa (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler.
Bunun üzerine Resulullah Aleyhissalâtü Vesselam da, "Biz, Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz" buyurdu ve o gün oruç tuttu, tutulmasını da emretti. (3)
Aşûra günü yalnız ehl-i kitap arasında değil, Nuh (a.s) itibaren mukaddes olarak bilinmektedir. İslam öncesi Cahiliye dönemi Arapları arasında İbrahim (a.s) beri mukaddes bir gün olarak biliniyor ve oruç tutuluyordu. Bu hususta Hazret-i Âişe validemiz şöyle demektedir:
"Âşûrâ, Kureyş kabilesinin Cahiliye döneminde oruç tuttuğu bir gündü. Resulullah da buna uygun hareket ediyordu. Medine'ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretti. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca kendisi Âşûrâ gününde oruç tutmayı bıraktı. Bundan sonra Müslümanlardan isteyen bugünde oruç tuttu, isteyen tutmadı." (Buhari, Savm: 69)
O zamanlar henüz Ramazan orucu farz kılınmadığı için Peygamberimiz ve Sahabileri vacip olarak o günde oruç tutuyorlardı. Ne zaman ki, Ramazan orucu farz kılındı, bundan sonra Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı. "İsteyen tutar, isteyen terk edebilir" buyurdu.(4) Böylece Âşura orucu sünnet bir oruç olarak kalmış oldu. Âşura orucunun fazileti hakkında da şu mealde hadisler zikredilmektedir.
Bir zat Peygamberimize geldi ve sordu:
"Ramazan'dan sonra ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz? "
Peygamberimiz (a.s) " Muharrem ayında oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tövbesini kabul etmiş ve o günde başka bir kavmi de affedebilir" buyurdu.(5)
Yine Tirmizi’de de geçen bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Âşura Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum." (6)
"Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur”(7) hadis-i şerifi ise, bu günlerde tutulan orucun faziletini ifade etmektedir.
Bu hadisin açılamasında İmam-ı Gazali, " Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir" demektedir.
Gerek Yahudilere benzememek, gerekse orucu tam Âşura Gününe denk getirmemek için, Muharrem 'in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye edilmiştir. Bu mânâdaki bir hadisi İbni Abbas rivayet etmektedir. Bunun için, müstehap olan, aşure Gününü ortalayarak, bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutmaktır.
Bu günde oruçtan başka hayır, hasenat ve sadaka gibi güzel âdetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Peygamberimiz, mü'minin aile efradına Âşura Gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.
Bîr hadiste şöyle buyurular: "Her kim Aşura Gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa, Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."(9)
Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat, bunun için fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkânı ölçüsünde ikram eder. Âşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir.
Hicretin 61. yılınında 10 Muharrem günü Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbelâ'da hunharca şehit edilmiştir. Hz Hüseyin’i kendi iktidarı ve ikbali açısından potansiyel bir tehlike olarak gören Yezid bin Muaviye Hz Hüseyin’e Kufe valiliği vaadiyle tuzak kurmuştur. Hz Hüseyin’e, bunun bir tuzak olabileceği, gitmemesi ve Mekke’den ayrılmaması yönünde tavsiyeler olduysa da dinlememiş, 50-60 kişilik aile fertleri ve arkadaş grubu ile yola çıkmıştır. Hz Hüseyin, Kerbela’ya geldiğinde tuzağa düşürülmüş, Yezit’e biat etmesi için kendisine baskı yapılmış, çölde günlerce aç ve susuz bekletilmiştir. Peygamberin güllerine bu zulmü reva görenler nasıl bir kalbe sahipti acaba? Allah böylesi trajedilerin tekrarından bu ümmeti muhafaza buyursun.
Muharerm ayının onuncu gününde az önce zikrettiğimiz sevinçli ve tarihi olaylar yaşanmış olsa da Kerbela faciasının da bu günde meydana gelmiş olması, bu günün sevincini gölgelemektedir.
Bu günü bir matem günü olarak anmaktan ziyade tarihi önemini anlama ve ders çıkarma günü olarak anmak İslam’ın ruhuna daha uygun olur.
AŞURE YEMEĞİ:
Rivayete göre Nuh(a.s), geminin karaya oturmasından sonra tufan sürecinde gemidekilerin beslenmesi için gemiye aldığı yiyeceklerden kiler dibinde kalanlarını karıştırarak bir yemek pişirmiştir. Aşure yemeği buğday, nohut, fasulye, mısır, üzüm, ceviz, şeker vd kuru gıda maddeleri katılarak pişirilen bir yemektir. Çorba ve tatlı türünde yapılabilmektedir. Aşure yemeği daha çok Türkler arasında yaygın olduğundan bu yemeğe bir Türk geleneği demek daha uygun olur.
1) Hak Dini Kur ân Dili. 8 5793.
2) Sahih-i Müslim Şerhi, 6:140.
3) Ibni Mâce, Siyam: 31.
4) Müslim. Siyam: 117.
5) Tîrmizî. Savm: 40.
6) A.g.e., Savın: 47.
7) İbni Mâce. Siyam: 43.
8) İhyâ, 1:238
9) et-Tergîb ve'l-Terhİb, 2:116. (M.Arif YÜKSEL/Bayat Müftüsü-2 Ocak 2009 Cuma)