Yaşamın başlangıcıyla beraber Dinlerin başlangıcı gerçekleşmiştir. Yüce Yaratan yaratmış olduğu kulları için dünyada ve ahirette mutluluğa erecekleri, kendi akıllarıyla doğru ve yanlışları bulabilecekleri ilahi nizamlar (dinler) göndermiştir. İnsanlığa gönderilen dinler içerisinde itikat, ibadet ve ahlak ilkeleri mevcuttur. Bu ilkeler ile beraber insanların topluca ibadet etmeleri gereken yerler (mabetler) tarih sahnesinde yerini alan bütün dinlerde mevcuttur. İster ilkel kabile dinleri olsun, isterse insanlığı derinden etkilemiş olan ve günümüzde milyarlarca müntesibi bulunan dinler olsun insanların tapındıkları mabetler her dinde olagelmiştir.
Günümüzde yaşayan bütün dinlere baktığımız zaman mabetler insanların en vazgeçilmez kutsal mekanları olarak göze çarpmaktadır. Her bir yerleşim alanının temelinde mabet mevcuttur. Mabetler, şehirleşmenin ana unsuru olarak her zaman olmuş ve her zaman olacak olan ana unsurlardır. Müntesibi olmakla şeref duyduğumuz, Yüce Allah’ın kullarına göndermiş olduğu son din İslam Dininde bulunan mabetler ilk dönemlerde mescit olarak zikredilmiş, günümüzde ise bu mabetler hem “mescit” hem de “cami” olarak ifade edilmektedir.
İnsanlar için ilk kurulan mabed hakkında Allah-u Teala Kur’an-ı Kerimde şöyle bildirmektedir.
إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكاً وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ
“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.”[1] Peygamber Efendimiz bir hadislerinde kendisine sorulan bir soru üzerine ilk bina edilen mescidin "el-Mescidu'l-Harâm" olduğunu cevap olarak vermiştir.[2]
Peygamber Efendimizin Medine’ye hicretleri esnasında ve daha sonra gerçekleştirmiş olduğu ilk ve en önemli iş mescit inşası olmuştur. Nitekim Ranuna vadisinde ilk cumanın kılındığı Kuba mescidi daha Medine’ye gelinmeden inşa edilmiş, Medine’ye hicretin tamamlanması akabinde Mescid-i Nebevi yapılmaya başlanmıştır.
Peygamber Efendimizin şehirleşme planında ilk temel unsur mescit olmuştur. İnsanların bir araya geldikleri, eğitimin yapıldığı, istişare edilmek suretiyle önemli karaların alındığı yer haline gelmiştir mescid-i nebevi. Sosyal hayatın daha düzgün bir şekilde devam edebilmesi için en temel unsurların başında hep mescitler ön planda tutulmuştur.
Mescit kavramı zaman içerisinde biraz daha farklı kullanımlara bürünmüş ve mescit kavramı yerine artık cami kavramı kullanılır hale gelmiştir. İlk zamanlarda sadece Cuma namazı kılınan mescitler için el-mescidü’l-cami (cemaati toplayan mescit) ifadesi kullanılırken, zamanla bu tabir kısaltılmış ve cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kur’an-ı Kerimde kullanış şekli olarak mescit ifadesi zikredilmiştir. Mescit ifadesi Kur’an-ı Kerim’de birçok yerde tekil, çoğul veya sıfat olarak kullanılmıştır.[3]
Dağınık şeyi toplamak, biriktirmek, birleştirmek, elbise giymek anlamındaki "c-m-`a" kökünden türeyen câmi', toplayan, bir araya getiren, birleştiren, müellif, mürettip demektir. Dinî terim olarak, toplu ibâdet edilen yerlere denir. Kur'ân ve sünnette câmi, mescid kavramı ile ifade edilmiştir. Mescid; secde edilen yer demektir.[4]
Camilerin asıl fonksiyonu mabet oluşudur. Camiler Allah’ın anıldığı, birlik ve beraberlik içerisinde Allah’a ibadet edildiği yerlerdir. Kur’an-ı Kerimde bu hususla ilgili ayetleri sizlerle paylaşmak isterim. “Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.”[5], “...İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz onları sever.”[6]
Camiler insanları sadece bedenen birleştiren yerler değildir. Aynı şekilde ruhları birleştiren, maneviyatı sağlamlaştıran, birlik ve beraberliğe katkı sağlayan mekanlardır. Irk, mezhep ayrılığı yoktur camilerde. Zengin fakir ayrımı, amir memur, işçi işveren ayrımı yoktur camilerde. Aynı safta omuz omuza bir araya gelen insanlar kendilerinde bulunan sıfatları bir tarafa bırakarak aynı Rabbe yönelmek, aynı kıbleye doğru bir duruş sergilemek üzere camide bir araya gelirler. Bu birliktelik gönüllere ferahlık verir. Sevgi ve saygının ihdas edilmesine zemin hazırlar. Sıkıntılar çözümlenir. İnsanlar birbirleriyle irtibatı koparmaz. Yardıma muhtaç olanlar tespit edilir. Sıkıntı içerisinde olanların sıkıntısı giderilir camilerde.
Camiler Allah’ın evleri, oraya gelenler ise ev sahibi olan Allah’ın (c.c.) misafirleridir. Nitekim insanlar için ilk kurulan Mabedin adı Beytullah (Allah’ın evi)’tır. Bu sebeple Yüce Allah’ın evlerine yardım edenler, imar edenler, bakımını üstlenenler, ihtiyaçlarını karşılayanlar Allah’a iman ettiklerini ortaya koymaktadırlar. Bir ayette Yüce Yaratanımız şöyle buyurmaktadır.
إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّهِ مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلاَةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلاَّ اللّهَ فَعَسَى أُوْلَـئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ الْمُهْتَدِينَ
“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” [7]
Allah’ın evlerini imar edenler övülmekle beraber, Mescitlerin ve camilerin harap olması için çalışanlar ise zalim insanlar olarak değerlendirilmektedir. Kur’an-ı Kerimde bu husus şöyle ifade edilmektedir.
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا أُوْلَـئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ أَن يَدْخُلُوهَا إِلاَّ خَآئِفِينَ لهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
“Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleler oralara (eğer girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.” [8]
Camiler Müslümanlık nişanıdır. Her nerde görülürse görülsün orda Müslüman insanların yaşadığı hemen anlaşılır.
Camiler Müminlerin bilmediklerini bildikleri, bildiklerini ise yeniden kavradıkları birer eğitim yuvalarıdır. Daha ilk dönemde başlayan bu eğitim ve öğretim günümüzde de her hafta gerçekleştirilen Cuma vaazlarıyla, Cuma gününde okunan hutbeler ile toplum ve fert hayatını ilgilendiren konulara yer verilmektedir. Müminlere her türlü kötülüklerden uzak durmalarının yanında; her türlü iyilik ve güzellikler, insan sevgisi, vatan, bayrak, ezan, Kur'an sevgisi, ana-babaya saygı, büyüklere hürmet, küçüklere sevgi vaaz ve hutbelerde dile getirilmektedir.
Vaazımızın bu kısmında Yüce Rabbimiz mescitlerde (camilerde) nasıl davranmamız gerektiğini madde başlıkları halinde ayetler ışığında sizlerle paylaşmak isterim.
-Camilerde sadece ve sadece Allah’a ibadet edilir. Kur’an-ı kerimde şöyle buyrulmaktadır. “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.” [9]
-Camilere giderken en temiz elbisemizi giymeye özen göstermeliyiz. İnsanları rahatsız edici her türlü şeylerden uzak durmalıyız. Kur’an-ı Kerimde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır.
“Ey Ademoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin).” [10]
-Camiler temiz tutulmalıdır. Temiz tutulmasına hem cami görevlilerimiz hem de cemaatimiz yardımcı olmalıdırlar. Cemaatimiz temiz çoraplarla camiye gelmeli, camilere elbiselerinden herhangi bir şey düşürmemeye özen göstermelidir. Cami görevlilerimiz ise cami temizliğinin Allah’ımızın bir emri olduğunu unutmamalıdırlar. Cami temizliğiyle meşgul olmak Yüce Rabbimizin emrini yerine getirmektir. Kur’an-ı Kerimde Allah-u Teala Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’e şöyle emirde bulunmaktadır.
“İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rukû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.” [11] Allah’ın evlerini temiz tutmakla ayrıca Nz. İbrahim ve Hz. İsmail’in sünnetini yerine getirdiğimizi de unutmamalıyız.
Günümüzde Camilerde hizmetler, cami görevlilerimiz tarafından devam ettirilmektedir. Camilerimizde imam-hatipler, müezzin-kayyımların yanı sıra vaizler ve müftüler cemaate gerekli bilgilerin aktarılmasında cemaatimize yardımcı olmaktadır. Mescitlerde imam olarak ilk vazifeyi icra eden Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.)’dır. Biz mihrabı Efendimizden emanet olarak almış görevlileriz. Bu görevin sorumluluğunu yerine getirmenin çabası içindeyiz. Allah’ın misafiri olarak Allah’ın evlerine gelen insanları ağırlama görevinin bizlere verilmesi sebebiylede ayrıca Yüce Rabbimize sonsuz kez hamd ediyoruz. Böyle önemli bir vazifeyi icra etmenin sevinci gönüllerimizi kapsamıştır. Cemaatimize beş vakit namaz kıldırmak için ön tarafta bulunmak ise vazifeler içerisinde çok büyük bir sorumluluk olduğu bilinci içerisindeyiz.
İslam’da ilk müezzin Hicri 1. yılda Peygamber (s.a.s.) Efendimiz tarafından görevlendirilen Bilal-i Habeşi’dir. Bir başka sahabe Abdullah b. Ümmü Mektum’da Hz. Peygamber Efendimize müezzinlik yapanlar arasında idi. Günümüzde müezzin-kayyımlık görevini sürdüren görevlilerimiz, her gün beş vakit ezan-ı şerifi okumanın verdiği huzurla görevlerini ifa etmektedirler. Bilal-i Habeşi’nin mirası günümüzde müezzin-kayyımlara geçmiştir. Bu miras en değerli bir hazinedir. Çünkü ezan inananların nişanesidir. Her nerde duyulursa duyulsun Müslümanların varlığını ortaya koyar. Ezan, Tevhid ilkesinin en güzel şekilde bütün insanlığa aktarılmasıdır. Peygamberimizin Peygamberliğinin ilan edilmesidir. Müslümanlar her gün beş vakit ezan ile kurtuluşa ve mutluluğa, huzura ve namaza davet edilirler. Bu daveti yapan görevliler ise ne kadar bahtiyarlardır.
Camide cami görevlilerimizden başka cemaati doğru bilgilerle aktaran Müftülerimiz ve Vaizlerimiz ve Diyanet İşleri Başkanlığımıza bağlı görevlilerimiz bulunmaktadır. Kürsüden halkımıza İslam Dinimizin iman, ibadet ve ahlak ile ilgili genel prensiplerin en doğru bir şekilde aktarılması, günlük hayatta karşılaşabilen sıkıntıların İslam ışığında aydınlatılmaktadır. Ayrıca manevi değerlerin yanı sıra milli değerlerimizde halkımıza aktarılmakta, milli ve manevi değerlerine bağlı, vatanını ve milletini seven bireylere yetiştirilmesi için çaba gösterilmektedir. Bireyin ve toplum huzurunun elde edilmesine katkıda bulunulmaktadır.
Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır.
وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” [12]
Yüce Rabbimizin bu emri doğrultusunda hareket edebiliyorsak ve bu ayetin sırrına mahzar olmuş bir şekilde bu topluluğun bir üyesi olabilmişsek biz Din Görevlileri için en büyük bahtiyarlıktır. Çünkü böyle bir topluluğun bir üyesi olmak dünya ve ahiret kurtuluşuna ermenin yoludur. Bu sebeple cami görevlisi olmak aynı zamanda Rabbimizin emrine muhatap olmak demektir. Ayrıca insanlara doğru olanı emretmek ve yanlış olandan sakındırmak ne kadar önemli ve ne kadar güzeldir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 1986 yılında Ekim ayının ilk haftasını camiler haftası ilan etmiştir. Camiler Haftasında, camilerin ve cemaatin önemi, yazı, va'z, konferans ve hutbelerde anlatılmakta, camiler ve çevresi gözden geçirilmekte, yıllık bakım, onarım ve temizliği yapılmaktadır.
Bugünkü vaazımızda Camiler ve Din görevlileri haftası münasebetiyle Camilerimizin hayatımızdaki önemini ve din görevlilerimizin cami hizmetlerindeki değerini sizlerle paylaştık. Sonuç itibariyle Camilerimiz milli ve manevi değerlerimizin en temel yapı taşlarından biridir. Birlik ve beraberliğimizin sağlamlaştırıldığı en önemli yerlerdendir. Bilmediklerimizin öğrenildiği bir eğitim yuvasıdır. Büyüklere saygı, küçüklere şefkatin en güzel aktarıldığı mekanlardır. Camilerimiz bizi birbirimize bağlayan unsurların başında gelmektedir. Müslümanlığın nişanesidir. Şehirlerin vazgeçilmez en güzel yapıları arasındadır. Mihrap, minber, kürsü caminin bütün müştemilatı bizlere birer emanettir. Cami görevlilerimiz ise Peygamber Efendimizin (s.a.s.), Bilal-i Habeşi’nin emanetlerini yerine getirebilme sorumluluğu içerisindedirler. Ayrıca Allah’ın evlerine hizmet etmenin şerefiyle doludurlar. Bu vesile ile Camiler ve Din görevlileri haftamızı tebrik ediyoruz. Bu hafta vesilesi ile cemaatimizle beraber bu vazifenin en güzel şekilde devam edebildiğini siz kıymetli cemaatimize aktarmak istiyoruz. Yapıcı olan her türlü önerileriniz bizler için çok önemlidir. Sizler Allah’ın misafirlerisiniz. Sizinle birlikte bu mekanda bulunmak bizler için çok büyük bir lütuftur.
Yüce Rabbim camilerimizi, görevlilerimizi ve cemaatimiz eksik etmesin. Rabbim birlik ve beraberlik içerisinde en güzel günleri yaşamayı bizler nasip etsin. Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.
Ahmet ÜNAL
Başkanlık Vaizi
[1] Al-i İmran, 3/96 [2] Buhari, Enbiya, 40 [3] TDV, İslam Ansiklopedisi, “cami” md. c.7, s.46-47 [4] Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yayınları, “Cami” md. [5] Nur, 24,36 [6] Tevbe, 9/108 [7] Tevbe, 9/18 [8] Bakara, 2/114 [9] Cin, 72/18 [10] Araf, 7/31 [11] Bakara, 2/125 [12] Al-i İmran, 3/104