top of page
Yazarın fotoğrafıVehbi Akşit

Yaz Kuran Kursları-Vehbi AKŞİT

Güncelleme tarihi: 7 Şub 2022

Muhterem Mü'minler,


Arzu eden vatandaşlara Kur’an-ı Kerim’i usulüne uygun olarak yüzünden okumayı öğretmek, ibadetler için gerekli sure, ayet ve duaları ezberletmek, hafızlık yaptırmak ve İslam Dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları hakkında bilgiler vermek için Müftülüğümüzce açılan Kur’an Kurslarımız vardır. Kütahya ilimizde 31 kuran kursumuz, ilçelerimizde ise, ilçelerimizde ise toplam 35 kuran kursumuz var. İl genelinde 66 kuran kursumuz ile bu faaliyeti gerçekleştiriyoruz.


Yıl içinde yapmış olduğum denetimlerde, Kur’an Kursu Öğreticilerimizin üstün gayretlerini, kursa devam eden öğrencilerin de büyük bir istek ve heves ile Kur’an-ı Kerim’i öğrenmeye çalıştıklarını gördüm. Çeşitle sebeplerle Kur’an öğrenememiş bayanların, genç kızlık, evlilik ve çoluk çocuğa karıştıktan sonra Kur’an öğrenme gayreti içinde olması, torun sahibi annelerimizin büyük bir hevesle Kur’an okumaya çalışmaları takdire şayan bir hizmettir. Öğrencilerimize, bu istek ve hevesi, arzuyu vermedeki gayretlerinizden dolayı hepinizi tebrik ediyor, kutluyorum.




BİR YAZ PROGRAMI PROJESİ


Peygamberimiz (S.A.V.)’in “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir” (Buhari, Fedail, 21) müjdesine nail olabilmek için ömrünü dine ve Kur’an’a adayan insanların hayatlarını ibretle okumuşuzdur.


Bir dönem, köşe bucak saklanarak gizlice Kur’an öğretenleri, Kur’an öğrettiği için kendilerini tutuklayıp tokat atan amirlere “Evladım! siz Kur’an okumayı biliyor musunuz? Gelin size de Kur’an öğreteyim” diyen mübarek insanları, Ankara-İstanbul arası tren yolculuklarında Kur’an öğretmek için çırpınan fedakar önderleri düşündükçe yüreğimiz burkulur ve gözlerimiz nemlenir. (Süleyman Hilmi TUNAHAN Hz. )


Hadis-i şerifteki müjdeye bugün de nail olmak isteyenlere Rabbimiz bir çok kapılar açıp kolaylıklar göstereceğine inanıyoruz. Bu vesileyle, önümüzdeki yaz tatilini düşünerek Dinimizi ve Kur’an’ı daha güzel ve çabuk nasıl öğretebileceğimiz hakkında bazı teklifleri dikkatinize sunuyoruz.


A. ANNE-BABALARA DÜŞEN VAZİFELER:


1. Her şeyden önce evlatlarımıza dinini ve Kitabını öğretmeyi, asli vazifemiz bilip, onların Kur’an öğrenmesi gerektiğine samimiyetle inanmalıyız.


2. Yavrularımızın dünya hayatlarını kazanmalarını düşündüğümüz kadar, kâmil bir mü’min olmalarını ve ebedi mutluluğu kazanmalarını da düşünmek zorundayız.


3. Gazete okumaya, televizyon seyretmeye ayırdığımız vaktin hiç olmazsa bir kısmını Kur’an’ı okuyup öğrenmeye, anlamaya ve öğretmeye de ayırmalıyız.


4. Ev halkımızın kulaklarının ve gönüllerinin Kur’an’a aşina olması için teyp kasetlerinden bol bol Kur’an dinlemeliyiz ve dinletmeliyiz. Radyolardan (Maalesef islami olanlarda bile) geyik muhabbeti dinlemeye ayırdığımız vaktimizi ve ilgimizi Kur’an’dan esirgememeliyiz.


5. Teknolojinin yeniliklerinden istifade ederek Kur’an okumayı bilmesek dahi bir mealden anlamını takip ederek Kur’an dinleyebiliriz.


6. Boş ve lüzumsuz haber gürültüleri yerine, aile fertlerimizle birlikte Kur’an saatimizin olduğunu düşünün….Tıpkı haber saatleri gibi… Ötelerden ve gerçeklerden haberler veren kurtuluşumuzun şifresi olan Kur’ani haberler daha çok dinlenmeye layıktır. Üstelik bu haberleri veren de Rabbimiz olduğuna göre…


7. Bilgisayar imkanı olduğunda Kur’an öğreten CD lerden istifade edilebilir.


8. Küçük çocuklar evlerimizdeki olay ve hareketlerin (konuşmaların) resmini çekerler. Bu sebeple evlerimizin gündemi islam ve Kur’andan uzak kalmamalıdır. Bu ortamda büyüyen çocuklar seve seve Kur’an öğrenmeyi isteyeceklerdir.


9. Pembe dizileri ve lüzumsuz programları izleyen anne ve babanın yavrularının Kur’an sevgisiyle büyümeleri mümkün değildir. O ailedeki çocuklar, ancak Pokemon, Himen, Süpermen…. muhabbetiyle büyüyecek ve şuuraltına yerleşen bu kimliklerin ilah gösterilmesinin problemlerini yaşayacaktır. Bunların hastası olan çocukların Peygamber ve Kur’an sevgisiyle büyümeleri mümkün olmadığı gibi tevhid akidelerinde de yaralanmalar olacaktır.


10. Çocuklarımızı, Okullara ve Üniversitelere gönderirken gösterdiğimiz ilgi ve alakayı, yazın Kur’an öğrenmesi için camiye veya hocaya giderken de göstermediğimizde bu işi savsakladığımızı, önem vermediğimizi onlar da anlayacaklardır. Bu şekilde Yaz kursuna giden çocuktan bir şeyler öğrenmesini beklemek yanlış olur.


11. Çocuklarımızın ellerinden tutup bizzat hocasına götürmeli ve derslerini takip etmeliyiz. Yaz eğitiminde görev aldığı halde sorumluluğunu yerine getirmeyen insanı gerektiği gibi uyarmak da anne-babaların vazifesidir.


12. Kur’an ve dini bilgiler öğrenmesi için çocuklara sevecen yaklaşılmalı, çeşitli hediyelerle teşvik edilmelidirler.


13. Kur’an öğrendiğinde aile içi küçük bir tören yapıp çocuğumuzdan Kur\’an dinlemek ve dini sorular sormak sonra da hediyeler takdim etmek diğer kardeşlerini ve arkadaşlarını teşvik etmek için çok güzel olur.


14. Haftada bir akşam belirli bir saatimiz, Kur’an veya sohbet saatimiz olmalı; ailenin bütün fertlerinin iştirakiyle anlaşılan bir tefsir ve hadis kitabından en az yarım saat kadar bir bölüm okunmalı ve mütalaa edilmelidir. Eğer okuma işini çocuklarımız sırayla yaparlarsa evimizde de ayrı bir manevi havanın estiğini fark ederiz.


15. Bütün bunlar anlık olmayıp daimi olmalıdır. Bu süreç devam ettiği müddetçe evimizde bir bereketin olduğunu hepimiz hissedeceğiz. Ekonomik bunalımlarınız azalacak, Allah’ın rahmet ve bereketinin üzerimize sağanak halinde indiğini yaşayacağız. Lütfen deneyiniz…


ÖĞRENCİLERE DÜŞEN VAZİFELER


1. Kur’an öğrenmenin müslümanlığın bir gereği olduğunu bilmek

2. Hocalarını can kulağı ile dinlemek

3. Arkadaşlarına da bu güzel şeyleri anlatmak ve onları da derslere götürmek için çalışmak.

4. Daha kısa sürede daha çok şey öğrenmek için gayret etmek ve hocalarıyla, anne-babasıyla istişarelerde bulunmak.

5. Öğrendiklerini evde uygulamaya çalışmak. (Yemek duası yapmak, namaz kılmak, anne ve babasına da uygun zamanlarda tekrar etmek gibi…)

6. Kendi arkadaşlarına ve özellikle de kendinden küçüklere öğretmeçabası içinde olmak. En güzel öğrenme; öğretmekle mümkündür.

7. Kur’an ve dini eğitimi önemsemeyen arkadaş çevresiyle ilişkileri sınırlı tutmak. Onların etkisinde kalmamaya gayret etmek.

8. Sadece bu kursların dinimizi öğrenmek için yeterli olmadığını bilerek daha çok okumaya ve araştırıp öğrenmeye çalışmak.

9. Anne-baba, hoca ve diğer büyüklerinin Kur’an ve dinimizi öğrenmek hususunda dualarını almak.

10. Allah’a adanan bir hayatın boşa gitmeyeceğini hiçbir zaman unutmamak. [1]


CAMİ ÇOCUK BULUŞMASI


Yaz kursları ülkemizin eğitim öğretim faaliyetleri açısından görmezden gelinemeyecek kadar yaygın olan ve milyonlarca çocuğumuzun katıldığı çok ciddi, bir o kadar da ciddiye almadığımız bir gerçeğimizdir. Ben burada gereği gibi değerlendiremediğimiz yaz kurslarındaki bazı gerçekleri tespit etmek ve bazı önemli yanlışlara dikkat çekmek istiyorum.


Sosyal Açıdan


Yaz Kursları, her türlü siyâsî yaklaşımlar bir kenara itilip, halkımızın “Dinini-Kur’ânını öğrensin.” diye çocukların büyük bir içtenlik ve katılımla mahalle camilerine göndermeleri ile gerçekleşen çok ciddî bir faaliyettir.


Ayrıca ellerinde elifbâlar, Kurân-ı Kerîmlerle camilere koştuğu, “Şeâir-i İslâm” denilen dinin en temel unsurlarıyla tanıştığı, kaynaştığı ve bütünleştiği bir mevsimdir.


Ülkemizde her Müslüman aile, hem çocuğunun normal okuluna devam etmesini hem de yazları devam edeceği yaz kurslarında çocuklarının Kur’anını öğrenmesini, namazını-niyazını bilmesini, temel dini bilgileri almasını büyüdüğünde namazlı-niyazlı bir insan olmasını, hiç olmazsa Cumalara gitmesini ister, arzu eder. Bu sebeple de yaz geldiğinde camiler kıpır kıpır, cıvıl cıvıl çocuklarla dolup taşar.


İnsanımızın özellikle günümüzde, bu konuda ciddî arayışlar içinde olduğunu görüyoruz. Şu denebilir ki toplum bir yandan çocuğunun iyi bir Müslüman olarak yetişmesini, diğer yandan da her türlü siyasî- kaygıdan uzak olarak bunu sağlamalı istiyor. Bu açıdan bakıldığında yaz kurslarının önemi kendiliğinden ortaya çıkıyor.


Toplumun bu beklentisi sonucu hemen her kesimden insan çocuğunu camilere yolluyor ve kimse kimseyi Kur’an okuyor diye dışlamıyor.


Zîra toplu bir katılım var. Hatta mahallemizde oturan bir şarkıcı hanımın “Oğlum senin yüzünden galiba ben Cennete gideceğim.” Sözü hala kulaklarımda çınlıyor. Neticede toplum yıllardır var olagelen yaz kurslarından hiçbir şekilde rahatsız olmuyor, hatta memnuniyetini ifade ediyor.


Yaz kursları kanaatimce dini eğitimin yanında önemli bir toplumsal görev de ifa ediyor. Camiye toplumun zengin-fakir her kesiminden çocukların katılmasından dolayı fakir-zengin arasındaki iletişim kopukluğunu azaltmakta ve en azından birbirine yabancı olarak büyümeleri engellenmiş olmaktadır. Bu ise sosyal barış açısından çok mühim bir husustur.


Diğer yandan yaz kurslarında okul gibi yoğun bir ödev anlayışının olmaması, çocuğa geniş bir özel zaman bırakmakta, camilerde başlayan güzel ilişkiler mahalle arkadaşlığı (çocukluk arkadaşlığı) gibi ömür boyu unutulmayacak dostlukların temelinin atılmasına sebep olmaktadır. Bu husus da sosyal barış açısından görmezden gelemeyeceğimiz bir gerçektir.


Sosyal yönden bu kadar önemli fonksiyonları olan yaz kurslarının kıymetini maalesef hem veliler olarak, hem hocalar olarak yeterince kavradığımız söylenemez.


Çocuk Açısından


Öncelikle yaz kurslarına biz büyükler çocukların bakışıyla bakamıyoruz; problemin asıl kaynağı bana göre burada toplanıyor. Bu hususu biraz açmak isterim.


Okullar kapandığında çocuklarımız “tatile çıktım” diye rahatlıyor. Bütün heyecanlarının temelinde tatilin tadını çıkarma gayreti var. Çocuk her ne kadar camiye de gelse birazcık ders daha çok oyun anlayışıyla dopdolu. Bulduğu her fırsatta oynamak istiyor. Eğer hoca çocuğun bu ruh halini iyi okuyamamışsa başlıyor sürtüşme ve bazen çocukta hiç te hoş intiba bırakmayan tavırlar ortaya çıkıyor. Burada kayıplar başlıyor. Çocuğun bu ruh halini okuyamayan veya önemsemeyin aile büyükleri de “Çocuğumuz dinin diyanetini öğrensin.” derken yanlış tutumları görmezden geliyor ve bazen o da çocuğa yükleniyor, yada “boşver canım” deyip geçiştirip gidiyor. Ailesinden bu tavrı gören çocuk iyice serbestliğe bürünüyor ve binlerce çocuk başı boş şekilde sokaklarda günlerce kalmış oluyor. Burada asıl sorumluluk hocada yoğunlaşıyor.


Eğer Hoca taşıdığı misyonun farkında olsa “Senin elinle bir kişinin hidayete ermesi dünyadan ve içindekilerden hayırlıdır.” hadisini bir de bu gözle görüverse millet olarak ne kadar büyük kazançlarımız olur değil mi?


Yapılacak iş sadece çocuğun ruh halini iyi çözmek ve onun dilinden anlamak.

Bize hal lisanı ile “Buyur hocam! Bak sen çağırmadığın halde ben geldim. Ailem de istiyor. Kış dönemi yanıp tutuşsan gelemem. İşte ne öğreteceksen buyur öğret.” dediğini bir duyabilsek.


Bu şekilde gelen çocuklara sert davranarak çocukları camiden – dinden soğutmak millet adına din adına ve büyük bir vebaldir. Çünkü bu günün küçüğü yarının büyüğü demektir. Bir şekilde yanlış tavır ve davranışla karşılaşan çocuğu siz yarın camiye getirebilir misiniz? Yanlış tutum ve davranışlardan dolayı dinden soğuyan ya da ibadetlerden uzaklaşan insan sayımızın hiç te azımsanamaz bir yekün tuttuğunu üzülerek hepimiz görüyoruz.


Veli Açısından


Veliye göre mevsim yaz. Tatil de gelmiştir. Yöreye göre bağlara – bahçelere, kaplıcalara gidilecektir veya gurbette olanlar memleketlerine gidecektir. Çocuk ta orada fırsat buldukça camiye gönderilecek “Ne kadar öğrenebilirse” o kadar işte. Eğer çocuğun devamlı gittiği bir çevre değilse oradakilerle kaynaşıncaya kadar tatil bitecektir.


Çocuklardan hep duymuşumdur. “Hocam tam Kur’an’a geçtim, kurs bitti.” Bu o kadar üzücü ve o kadar da yaygın bir ifadedir ki olayın vahâmetini anlatmaya yetiyor aslında. Zira seneye tekrar okula gidecek ve bir daha Kur’an’ı eline alamayacak ve ertesi yıl yine baştan, yine baştan. Sonunda çocuk büyüyecek ve ergenliğin sorunlarıyla boğuşmaktan bir daha fırsat bulamayacaktır. Sonuçta, milyonlarca çocuğumuz – gencimiz yaz kurslarından din imajı açısından sadece hocadan gördüğü tavırlar, ezberlediği birkaç namaz duası ve arada duyduğu birkaç şey alırsa alacaktır. Diğer yandan veli yaz kursuna giden çocuk ne öğreniyor, ne yapıyor? Çoğu zaman umursamıyor. Hocayla bir diyalog kurulmuyor. Her hangi bir takip yok. Bunun sonucu ilgi ve takip görmeyen çocuğun bir süre sonra motivasyonu kırılıyor ve tekrar sokağa dönüyor.


Yıllardır edindiğim tecrübelerim sonucunda, velîsi ilgilenen çocukla ilgilenmeyen çocuğun başarısının % 80 fark ettiğini gözlemledim.


Yine en büyük yıkım kursun ortasında tatile giden çocuklarda oluyor. Her işinde bir şekilde plan yapan veli, bu konuda nedense duyarsız kalıyor. Özellikle çocuğuna din eğitimi vermeyi ve çocuğunun Kur’an öğrenmesini isteyen velilere şunu gayet açık ve net olarak söyleyebiliriz.


“Eğer çocuğunuzun Kuran öğrenmesini istiyorsanız ve Kur’an Kursuna gönderemeyecekseniz 7 yaşına gelmiş çocuğunuzun önünde 5 yaz mevsimi vardır. İyi planlamak suretiyle 5 yıllık tatilde Kuran ve din eğitimi almaları temin edilebilir. Şöyle ki 8 haftalık bir yaz kursu 1 yıllık din kültürü dersi saatine eşittir. Ayrıca çocuk hafta içi her gün devam ettiği için ve Kur\’an eğitimi ile dini bilgiler birbirini tamamlayıcı nitelik arz ettiğinden daha kalıcı olacaktır. Halbuki din dersleri haftada bir olduğundan verim daha az olmaktadır. 5 yıl aşağıda arz edeceğim anlayışla yaz kursuna devam edecek bir çocuk yaz kursundan elde edebileceği verimin seviyesini çok yükseltecektir." [2]


TATİLDE KUR’ÂN EĞİTİMİ VE AİLELER


Rabbimiz’in emâneti olan yavrularımız, eğitim-öğretim maratonlarının bir yılını daha bitiriyorlar… Ne zamandır iple çektikleri yaz tatili sırada şimdi… Yoğun ders, ödev ve imtihanlarla yorgun düşen çocuk ve gençler, sağlık, sıhhat ve neşeyle geçirirler tatillerini…


Yaz tatili, ailelerin bir arada vakit geçirebilmeleri açısından pek çok imkânı barındırıyor. Çoğu zaman bu büyük nîmet ve fırsatlar, yaz tatili bitince fark ediliyor ve

“Hay Allah, tatil de ne çabuk geçti; hiçbir şey anlamadık; keşke planlı davransaydık ya da şöyle yapsaydık, v.s.”

diye hayıflanmalar oluyor. Bunu dile bile getirmeyen; tatilini süresiz eğlence, sınırsız oyun ve gezinti ile geçirmek isteyen çocuk ve gençlere -“bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığıyla- karışmadan kendi hallerine bırakıveren ebeveynlerin sayısı da azımsanmayacak ölçüde maalesef? Ele avuca sığmayan ciğer-pârelerimize tabiî ki merhamet, sevgi ve iyilik bu değil?


Diğer taraftan öncelikle kul, sonra ebeveyn olarak sorumluluklarının bilincinde olanlar dikkat çeken ölçüde çoğalıyorlar elhamdülillah. Anne-babalar arkadaşlarıyla istişâre ediyor; daha iyi bir eğitimi nasıl ve ne şekilde verebileceklerinin sancısını çekiyorlar.


Öyleyse yaz tatilinin sonunda ailece güzel şeyler başarmanın mutluluk ve huzurunu tadabilmek için tatil başlamadan, tatilde yapılabileceklerin en iyisine ulaşma konusunda bilinçli ve planlı kararlar vermek en doğru olandır kuşkusuz?


Bu doğrultuda çocuğun fikrî ve ahlâkî gelişimine faydalı olması amacıyla tercih edilen en yaygın seçenek yaz Kur’ân Kursları olmaktadır. Kurslarımızın kapıları, karnelerin alınmasının hemen ardından minik eller tarafından çalınmaya başlar. Çeşitli yaş gruplarında, rengârenk çiçek demeti misâli çocuklar, sıralara biraz merak, biraz heyecanla otururlar. Aileler ve çocuklar, “yer kalmaz” endişesiyle tatilin ilk günlerinde isimlerini yazdırırlar. Ellerinde elif cüzleri, yüreklerinde farklı bir ortamın getirdiği heyecanla ağzınızdan çıkacak cümleleri ve onlarla nasıl bir diyalog kuracağınızı merakla bekleyen yaz kursu talebeleri karşınızdadır artık.


Rabbimizin kelâmının deryasından nasiplerini almaya gelmiş minik martılar gibidirler bu talebeler? Uzun süre kalamazlar; tatillerinin ancak bir kısmıdır sizinle geçirdikleri, ya memleketlerine giderler ya da sizin kursunuzun çevresine tatile gelmişlerdir ve dönerler?

Bu kısa birlikteliklerde yapılmak istenen çok şey vardır. Öyleyse verim alınması istenen her girişimde olduğu gibi hedef ve rota iyi belirlenmeli; gayret ve çalışmalar kişinin konum ve kapasitesine uygun olmalıdır.


Bu çerçevede eğitimcilerin ve ailelerin elele vermeleri en idealidir. Ama bu olmayabilir. Yani ilgisiz bir ailenin çocuğuyla muhatap bir eğitimci ya da yakın çevresinde iyi bir kurs imkânı bulunmayan bir ebeveyn de olabilirsiniz. Her hâlükârda herkes elinden geleni ihlâsla yaparsa Rabbimiz de mutlaka çalışanların yardımcısı olacaktır.


Öğrenilecek olan ne kadar şerefliyse, ilim de öyle şerefli olduğuna göre, Kur’ân talebesi en güzel ihtimama lâyıktır. Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.v.), ümmetinin en hayırlıları olarak Kur’ân’ı, öğrenen ve öğretenlere dikkat çekiyor. Kur’ân talebesinin ebeveyni ve Kur’ân öğreticileri. Vazifelerinin kutsallık ve hassasiyetinin farkında oldukları nisbette metod, çözüm ve alternatifler üretmekte gayretli olacaklardır. İşin ucunda, hayat defterlerinin kapanmasını önleyecek salih ve saliha evlât ya da talebe gibi kıymetli bir nîmete sahip olmak; evlâtlarının ya da kendilerine teslim edilen talebelerin hakkını gücü nisbetinde vermiş olup, sorumluluktan kurtulmak vardır.


KENDİNİZİ SEVDİRİN


Hayat ve meslek tecrübelerinden faydalandığımız hocalarımızın Yaz Kur’ân Kursları’nda hocalık yapacak olanlara “altın tavsiye”si: “Kendinizi Sevdirin” olmuştur hep. Yaz kursunun süresi kısa olduğu için en pratik yolun bu olduğunu söylerler. Talebe hocasını sevdiğinde, tatilden belleğinde en başta güzel bir birliktelik, hoşça geçirilen vaktiler kalacaktır. Hocasını özleyecek, bir sonraki yazı iple çekecektir. Hocasının şahsında İslâm’ı tanıyacak, onun yaşantısını kendisine örnek alacak, onun bildiklerine gıpta edecek, islâmî ilimlere merakı artacaktır.


Yine böylece Rabbinin kelâmını, hocasının örnek aldığı Allah Rasûlü’nü (s.a.v.), diğer İslâm büyüklerini de kendiliğinden sevecektir. Kimbilir bu sayede Kur’ân Kursu ortamından herhangi bir sebeple uzak yaşayan birçok ailenin çocuklarından oluşan okul ve mahalle arkadaşlarına bu sevgisinden bahsedecek; onun özlemle andığı mutlu yaz günlerine diğerlerinin de ilgisi çekilecektir. Altın tavsiye gerçekten de altınmış değil mi?


Bu ütopik ya da pembe bir tablo değil aslında? Eğitimci bu yönde gayretini yoğunlaştırır, dört bir yandan gelmiş, belki de Kur’ân’la ve Kur’ân Kursu’yla ilk defa tanışmış mâsum yavrularla birlikteliğin her dakikasını elinden geldiğince dolu dolu geçirmeye çalışırsa, Rabbimizin de yardımıyla pek çok güzellikler yaşanabilir. Geleceğin, İslâm ahlâkına sahip yetişkinleri için ne yapsak az, öyle değil mi?


Öncelikle sabır hoşgörü ve tebessümü elden bırakmamak, muhataplarımızın âdetâ yıllar sonraki hallerini gözlerimizin önünde canlı tutmaya gayret ederek görevimizin hassasiyetinin şuurunda olmak gerekli şüphesiz. Belki de bazıları sâdece “güvenli bir ortamda olsun ve başımdan gitsin de ne olursa olsun” fikriyle hocanın yanına bırakılıvermiş olan talebelerin, o ortamdan en güzel şekilde istifâde edebilmeleri ne büyük adımlardır aslında. Toplumun yapı taşları bireylerin İslâm ahlâkından pırıltılar yüklenip; bunu ailelerine ilettiklerini düşününce, ulaşılan muhatap sayısı bir anda nasıl da üçe dörde katlanır?


Hocasını zaten sevmeye hazır olan talebeler, onun da bunu şevk ve heyecanla istediğini görünce ne de hoş birliktelikler olur kimbilir?...


Küçük çaplı bir kır gezintisi, kursun bahçesindeki ya da içindeki bir oyun halkası, yaşlarına uygun ibretli ve güzel hikâyeler, bilmeceler, neşeli ilâhiler, hatta sayıları epey çoğalan birbirinden güzel mesajlar yüklü olan çocuk şarkıları, geride kursun tadı damağında kalmış çocuklar bırakmaz mı?


ZAMAN PROBLEMİ


Peki bunları hangi zamana sığdıracağız? Aileler çocuklarının cüzlerinde ilerlemesini, namaz sûrelerini, namazı abdesti öğrenmelerini haklı olarak bekliyorlar. Nitelikli beraberlikler, kısa da olsa iz bırakacaktır. Dersler de planlı ve sistemli olursa, pek çok güzellikler elde edilebilir. Hele muhataplarımızın bellekleri taze, öğrendikleri taşa yazılan yazılar misâli olunca avantajımız büyük demektir.


Yalnız bu noktada, genelde velilerin haklı olarak yakındığı bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Geleni geri çevirmenin vebâlini üstlenmemek için, çoğu zaman kursun kapasitesinin çok üzerinde talebeye kapılarını açan Yaz Kur’ân Kursu hocaları, bu yoğunluk sebebiyle çoğu zaman yetişmiş talebelerinden yardım almak zorunda kalıyorlar. Her talebeye, hocanın her gün bizzat ders vermesi imkân dışı kalıyor çoğu zaman. Bu sebeple ihmal edilmemesi gereken iki önemli tedbiri hatırlatabiliriz: Talebeyi okutan talebenin okuyuşunun mutlaka düzgün olması; bir liste yardımıyla dönüşümlü olarak her talebenin en az iki ya da üç günde bir hocanın elinden geçmesidir bu tedbirler.


Aksi takdirde ya talebe gevşeyip emekler boşa gidecektir ya da bütün talebeleri her gün okutacağım derken Kurân’ın rûhu, ahlâkî güzellikler, temel dînî vazîfelerin anlatılmasına, hoşça vakitler geçirilmesine yeterince fırsat kalmayacaktır.


Ayrıca Kur’ân Kursu hocaları, diğer meslektaşlarıyla irtibat içinde olup, onların tecrübelerinden faydalanırsa daha çok çeşitli alternatifler bulunabilir. Bu işbirliği geliştirilirse, kursun kendi bünyesinde bilgi yarışmaları düzenlenip, talebeler buna kursun başından itibaren teşvik edilebilir. Başarılı olanları karınca kararınca ödüllendirmek de bu teşviği güçlendirir tabiî. İkinci aşamada, bu yarışma renkli ve neşeli bir şekilde çevre kurslar arasında da yapılabilir. Hocalar arasındaki işbirliğinden oluşan heyecanlı birliktelikler, talebelerin hafızalarında hoş izler bırakacaktır şüphesiz?

Yine kurs süresince öğrenilen çocuk şarkısı, ilâhi ve şiirlerin, hatta varsa kabiliyetli talebelerce yapılacak mini piyeslerin halka sunulması; talebelerin sosyal faaliyetlerde tecrübe kazanması, hazırlık ve sunum safhalarında hoşça vakit geçirmeleri ve kursun tanıtımı açısından pek çok faydayı barındırabilir. Belki de bu programların yapıldığı kurslar çoğaldığında, çeşitli kursların talebeleri bu birikimlerini bir şenlik havasında birleştirip sergileyebilirler.


AMAN DİKKAT


Gerçekleşmesini ve yaygınlaşmasını arzu ettiğimiz bu ortamların aksini ise düşünmek bile istemiyorum. Yani disiplin (!) adına azarlama ve sert tavırlarla monoton dersler sayesinde hocasından, dolayısıyla Kur’ân Kursu ve Kur’ân Kursu’nun kapılarını açması beklenen tüm güzelliklerden uzaklaşan; bu sebeble hayatının daha sonraki safhalarında yolu oralara düşmeyen bireyler? Korkunç bir vebal değil mi? Demek ki İslâm’ın güzelliklerine kapılar açmakla, güzelliklerden uzaklaştırmak arasında çok mühim bir çizgi var? Kulluk ve sorumluluk bilincinde olan herkes de, o çizginin tehlikeli tarafının ürpertisini hep duymak ve en güzele ulaşma çabasını elden hiç bırakmamak zorunda tabiî ki?


ANNE-BABAYA GELİNCE?


Ebeveynlere ayrıca dönersek, hayat boyu süren sorumluluk çizgilerinin yaz tatili safhasında özellikle dikkat etmeleri gereken hususlar var: Eğer çocuk ya da genç Yaz Kur’ân Kursu’na katılma imkânına sahipse, sağlanabilecek en iyi düzeyli imkânlar tercih edilmelidir. Kurs hocasıyla mutlaka görüşmeli, kursun programı hakkında bilgi alınıp bu programın takipçisi olunmalıdır. Kursta öğrenilenler evde anlattırılarak hem anlatım kabiliyeti geliştirilmiş, hem de bilgileri pekiştirilmiş olur. Bu gerçek hemen herkes tarafından bilindiği halde, genelde tatilin yoğun temposu arasında kolayca ihmal edilebildiği de unutulmamalıdır.


Verim açısından önemli bir diğer husus da çocuğun kurs sonunda geldiği Kur’ân okuma düzeyinin ebeveynine emânet olduğudur. Eğitim süreklilik ister. Bu yüzden, cüzdeyse öğrendiği kuralları muhafaza etmesi için diğer yaza kadar her gün ya da en az haftada bir tekrar etmesi sağlanmalıdır. Kur’ân’a geçtiyse, her gün bir âyet bile olsa okumasına teşvik edilmelidir. Aksi takdirde, biz istemesek de genelde olduğu gibi çocuk bir dahaki yaza öğrendiklerini unutmuş olarak sil baştan başlar. Rabbimizin kelâmının en güzel ve doğru bir şekilde seslendirilmesi uğrunda emeklerinin zâyi olmasını istemeyen herkes bu hususu unutmamalıdır.


Ayrıca “İşte Kur’ân Kursu’na gönderiyorum. Ben vazifemi yaptım.” Anlayışıyla gevşekliğe düşmek, her şeyi kurs eğitiminden beklemek de çokça düşülen bir yanlıştır. Bunun tam aksine günün geri kalan bölümünde en az bir saat, ailenin toplanıp sohbet etmesine, kitap okuyup fikir alışverişinde bulunmaya ayrılmalıdır. Hele Kur’ân Kursu’na gönderme imkânı, herhangi bir sebeble yoksa, o ev Kur’ân Kursu’nun rolünü üstlenmelidir. Günün uygun bölümlerine keyifli ders saatleri konulmalı, bu vakitlerin çocuğun istekle beklediği saatler haline getirilmesi için elden gelen yapılmalıdır.


Özlediğimiz altın nesle ulaşmak, sorumluluklarını yerine getirmenin iç huzurunu ve mutluluğunu duymak; sonradan pişmanlık duymayacağımız zaman dilimleriyle mümkün olacaktır inşaallah. Rabbimiz neslimizi âhir zamanın tüm fitnelerinden muhafaza eyleyip, Kur\’ân rûhuyla ve nûruyla süslesin. Âmin.. [3]


AMEL DEFTERİ VE KARNE


Bugün ilköğretimde okuyan öğrenciler karnelerini alıyor. Bu karne heyecanını öğrencilerle beraber veliler de yaşıyor. Daha şimdiden karnedeki duruma göre alınacak hediyeler düşünülüyor. Çok farklı bir heyecandır karne…


Her yıl öğrencilerimiz iki defa bize karne getirir. Karneyi getirirken, “Baba, anne bak karnemi getirdim” diye sevinçle eve geldiklerinde, heyecanla kucağımızı açıp çocuğumuzu kucağımıza alıp, “Aferin benim oğluma, kızıma” sözlerini duymak isterler.


Şöyle bir düşünürsünüz…

Daha dün dünyaya gelmişti sanki….

Ne çabuk da büyüdüler, önlüklerini giydiler ve koskoca bir yıl bitti.

Şimdi de karşıma geçip, bana karnelerini gösteriyorlar.

Evet, zaman su gibi akıp gidiyor.

Zamanı en iyi şekilde değerlendirmek bizim için çok önemli olmalıdır.


Ben, bu yazımda siz değerli okuyucularımı karnelere başka bir gözle bakmaya davet ediyorum. Evet, başka bir gözle bakmak.


Aklınıza, aldığınız ilk karneyi hatırlayın. Duyduğunuz ilk karne heyecanını çocuğunuzla birlikte duymaya karar verin. Karneye alelâde bir kağıt parçası değil de, ahirette biz kullara verilecek, dünyada benimsediğimiz inançlar ve yaptığımız amellerin kayıtlı bulunduğu bildirilen defter (kitap) veya mahşerde görülmesinden sonra sahibinin durumunu açıklayan belge diye tarif ettiğimiz Amel Defteri verilmiş gibi baksak acaba nasıl bir duygu içinde oluruz?


O zaman, karneye normal bir kağıt parçası olarak mı, yoksa birden ahireti hatırlayıp, bize cennet ve cehenneme gideceğimizi açıklayan bir belge verildiğini mi hissederiz?

Evet, lütfen bu sefer karnelere bu gözle bakalım.


Bugün derslerinde zayıf alan bir oğlumuzu, kızımızı azarlarken, derslerine çalışmadığı, oyuna dalıp derslerini ihmal ettiği için, ödevlerini yapmadığı için azarlarken; karneye bakıp da kızarken acaba aklımıza şunlar gelmiyor mu?


“Bir gün bu karne gibi bana da bir karne, amel kitabı, defteri verilecek. Yapmış olduğum her şeyin yazılı olduğu, kayıtlı olduğu bir amel defteri… Büyük-küçük ne varsa, ne yaptım ise her şeyin, zerre miktarına kadar iyilik veya kötülüğün yazılı olduğu bir amel defteri… Ben çocuğumu zayıf aldı diye azarlarken, derslerine çalışmadı diye kızarken, Allah Teala da “Kulum! Sana o kadar nimet verdim. Mal, mülk, evlat, servet verdim. Niçin bana kulluk etmedin? Ben sana beş vakit kılmayı emrettim. Sen ise günde beş defa okunan ezanlara kulak vermedin, derse ben ne cevap veririm? Beni azarlayıp, cehennemine koyarsa ben ne yaparım?”

Çocuğumuzun karnesine bakarken, biraz da ahireti, hesabı, mizanı, sırat köprüsünü, mahşeri düşünelim. Bakın o zaman ruhen ve bedenen kendinizi nasıl daha rahat hissedeceksiniz?


Daha evvel, alelade bir belge olarak baktığınız, iyi olduğu zaman, teşekkür aldığı, takdir aldığı zaman sevindiğiniz, öğündüğünüz o karne size çok şeyler anlatacaktır. Çocuğunuz kötü bir karne getirdiği zaman bile, Allah Teala’nın eşsiz merhametini düşünerek, acıyarak çocuğunuza güzel tavsiyelerde bulunacaksınız. Halbuki bu tavsiyelerin öncelikle kendinize lazım olduğunu asla unutmayacaksınız. Böylece daha amel defteri açılmadan, kendinize gerekli olan dersi alacak, hayatınıza bir çeki düzen vereceksiniz.


Karneye bakarken, amel defterinizde yazılı olan şeyleri görecek ve gayr-i ihtiyari olarak “Ben yapmadım…” diyeceksiniz. Fussilet suresinde; kulakların, gözlerin ve derilerin, Yasin suresinde de kıyamet günü ağızların mühürlenip ellerin ve ayakların insanın işlediği fiiller şahitlik yapacağını bildirmesi amel defteriyle ilgili olarak Allah Teala’nın kıyamet sahnelerinden bizi haberdar ettiğini göstermektedir.


Bizleri bu dünyaya hangimizin daha iyi iş yapacağını, hangimizin daha iyi bir kul olacağını tesbit için ölümü ve hayatı yaratan Allah (C.C.), bizlerin karnesini, amel defterini görevlendirdiği melekler tarafından yazdırmaktadır.


Kur’an’da zikredilen kitap ve suhufun insan ömrünün muhasebesinin yazılı bulunduğu defter anlamını ifade ettiği gibi, bir çok müfessir tarafından da kişinin hesabının görüldüğünü bildiren bir belge anlamına gelebileceği belirtilmiştir. Ehl-i sünnet alimleri amel defterlerinin bilinemeyeceği, bu dünyadaki defterlere de benzetilemeyeceği görüşündedirler.


Teşbihte hata olmaz, derler. Bir nebze de olsa, dünyadan misal getirerek, ahireti hatırlayabildiysek ne mutlu…


Artık karnelere bir başka gözle bakarız inşallah…

Pazar günü üniversite sınavına girecek öğrencilere de başarılar diliyorum.

Cumanız mübarek olsun..


DUYURULAR


Yaz kursları 20 Haziran-26 Ağustos 2005 tarihleri arasında açılacak. Sabahları saat 09:00 ile 12:00 arasında tüm camilerimizde ve kuran kurslarımızda açılacak. Bu yıl kursa gelen öğrencileri 3 grupta değerlendireceğiz.

1. kur’a. kur’anı kerimi okumasını hiç bilmeyenler

2. kur’a, kur’anı kerimi yeterince seri okayamayanlar,

3. kur’a, kur’an-ı kerimi seri okuma becerisine sahip olup, tecvit kurallarını uygulamada yetersiz olanlar.


Dini bilgiler bakımından da, bu kurslarda, programların hangisine uygun seviyede ise, o kuran programına kaydedilecek.


Yatılı olarak, Bölge yatılı kur’an kursumuzda erkek öğrenciler için, Bölcek köyünde ise, kız öğrenciler için yatılı kuran kursumuza kayıt yaptırabilirler.


Bölcek kuran kursumuz bu yıl 32 haftalık kur’an kursu faaliyeti göstermiş 40 civarında öğrencimiz bu sene mezun olmuştur.


Bölcek kuran kursumuzun yanında yeni bir ek inşaata başladık. Kursa kalan öğrencilerin daha rahat ve güzel bir ortamda eğitim öğretim görmesi için. İnşallah yakın bir zamanda bu ay içinde temeli atılacak. Bu konuda hayırsever kütahya halkının katkılarını bekliyoruz. Bu konuda yardımcı olmak isteyenler İl müftülüğümüzle veya Bölcek Köyü kuran kursu derneği ile irtibata geçerek yardımcı olabilirler.


ÜÇ HEYKEL

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama, her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi.


Doğum günleri ve bayram günlerinde ilginç armağanlar göndererek, karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatı kollarlardı.


Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltraşını huzuruna çağırdı.

İstediği birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı.


Aralarında bir fark olacak, ama bu farkı sadece ikisi bilecekti.

Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi.

Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.

Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar;

….

“Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum.
Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri, diğer ikisinden çok daha değerlidir.
En değerli heykeli bulunca bana haber ver.”

…..

Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı.

Üç altın heykel, gramına kadar eşitti.

Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı.

Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler, ama aralarında bir fark göremediler.

Günler geçip gidiyordu.

Bütün ülke, hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu.

Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi.

İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.

Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı.

Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.

Telle birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı.

İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı.

Üçüncü heykele de tel kulaktan girdi, ama bir yerden dışarı çıkmadı.

Ancak telin sığabileceği bir kanal, kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu.

Hükümdar, heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı:

“Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.
En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.”

KAYNAKLAR:

[1] Tahir Yılmaz, “Bir Yaz Programı Projesi, Altınoluk Dergisi, Sayı:196.http://www.altinoluk.com/Sayfa.php4?MakaleNo=d196s014m1 [2] Hüseyin SAÇMALI, “Cami Çocuk Buluşması, Altınoluk Dergisi, Sayı: 196.http://www.altinoluk.com/Sayfa.php4?MakaleNo=d196s016m1 [3] Meltem Erdem, “Tatilde Kur’an Eğitimi ve Aileler, Altınoluk Dergisi, Sayı:196, s.7. http://www.altinoluk.com/Sayfa.php4?MakaleNo=d196s007m1

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page